Çok Satan mı
Yoksa,
Çok Okunan mı
Olmalı ?
Biliyorsunuz
üç büyük gazetemiz tirajlarını artırabilmek için hemen her yola başvuruyorlar.
Ansiklopedi dağıtıyorlar, diş fırçaları, poşetler veriyor, bunların yanı sıra
da artık klasik hale gelmiş otomobil veya televizyon çekilişlerine devam
ediyorlar.
Gazetelerin
çok satması elbette güzel bir şeydir, ancak satılan gazetelerin okunur olması
çok daha güzeldir. İkramiye kuponu yerine gazete satmanın yararı olsa olsa
sadece alıcının mutluluğunu sağlayabilir.
Bu vesile ile sırası gelmişken bizim gazetelerimizin dünyanın en yüksek
tirajlı gazetelerinin arasında yer almasına da değinmek gerekir. Çünkü dünya
sıralamaları sık sık yapılır oldu.
Çok satmak ile çok okunur olmanın bir başka farklılığı da bir gazeteyi
kaç kişinin okuduğudur. Genelde bir gazetenin dört kişi tarafından okunduğu saptanmıştır
ama bizim ansiklopedili gazetelerimizin bir bölümü okunmak için alınmamaktadır.
Mega rekorlar kıran gazetelerimiz, giderek sonsuza doğru azami süratle
yükselmektedir. Artan her gazete sayısı yeni sorunları beraberinde getirdiği
gibi mali yükümlülüğü de artırmaktadır.
Bu satırları yazdığımız günler üstad gazeteci Sedat Simavi’nin ölüm
gününe tesadüf ediyor. Bir tarihlerde ülkemizde tiraj patlaması yapan
Hürriyet’in kurucusu. O tarihlerde okurlarına sadece kaliteli gazete vermekle
büyük bir başarı elde eden Simavi bunun sırrını okuruyla buluşmak yoluyla
keşfetmişti.
Türk okurunun beklentilerini öğrenemeyenler, şu günlerde milyonluk üç
gazeteye sahip olmamızla övünebilirler, bunun gerçekleşmesini mega bir
başarı olarak kamuoyuna sunabilirler, ancak herkesin öğrenmek istediği bir
başka konu bulunmaktadır.
Gazeteciliğin el yordamıyla yönlendirilen bir iş olmadığını, mega tirajların
geçici olduğu ve sürekli okura sahip olabilmek için öncelikle mesleğin kurallarına
özen gösterilmesi gerektiğini farkettiğimiz gün çok satan değil, çok okunan ve
okurun ilgisini taşıyan gazetelere sahip olacağız.
15 Aralık 1992