Medya dünyası Türk toplumunun sosyal hayatını altüst edecek girişimlerde
bulunmakta ısrarlı görünüyor. Hemen her konuda kendilerini tek yetkili gören
medya yöneticileri toplumun büyük bölümünün onlara karşı olduğunun bilincinde
de değil. Sadece günlük kazanç gayesiyle hareket ederek kamu görevi
yaptıklarını iddia edebiliyorlar. Bu gelişme bir süre daha devam ederse
onarılması gayri mümkün sorunlarla karşılaşacağımızı kabul etmek zorundayız.
Nitekim pek çok kişi ve kuruluştan tepki alan medya, geçtiğimiz hafta Radyo
Televizyon Üst Kurulu’nun aldığı bazı kararlara da karşı çıkarak yeni
yasakların getirildiğini veya özel televizyonların TRT haline sokulmak
istendiğini ileri sürebildi.
Korsan bir yayıncılık anlayışıyla hayatımıza giren radyo ve
televizyonların o günden bu yana çok seslilikle birlikte karmaşayı da
getirdiğini kabul etmek zorundayız.
Nedense biz günübirlik menfaatler peşinde koşarken toplumun ne dediğine
de kulak asmıyoruz.
20 Kasım tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelikle yürürlüğe girecek
düzen toplum adına övünç kaynağı olacağına eleştiriler yapılıyorsa yanlışlıkta
ısrar ediliyor demektir. Bunun sonucu bazı yayın kuruluşları ekonomik
güçsüzlüğe uğrayacak ve kapanacakmış.
Bazı çevreler kızsa da alınan kararların çoğu doğrudur. Yanlış olanı
bunlara aklı başında görünen saygın kişilerin karşı çıkmasıdır. Tepki
göstermesidir. Kuralsız bir dünya düşünülemez medya gibi çok önemli bir güç de
sıradan insanlara teslim edilemez.
Şiddet, pornografi, korku, batıl inanç ve benzeri gibi toplumda tedirginlik
yaratacak unsurları içermeyecek, argo kelimelerle veya yabancı bir dilde reklam
mesajı verilmeyecek olması yayıncılığın kısıtlanması anlamına gelemez.
Medya’dan şikayetçi olanların giderek arttığı bir dönemde özellikle
yerel radyolar mutlaka denetlenmelidir. Ülke bütünlüğü yönünden buna gerek
olduğu gibi toplumun huzuru yönünden de ihtiyaç vardır.
(29 Kasım 1994)